Haberi, Makalesi,Konuları, Güncel Haber, Güncel Blog

Bu satırları okuyunca duygulanmamak elde deği..

Nikah masasına oturdu. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Nikah memuru babasının ismini sordu. Gölcük’teki Poyraz Limanı’nda koşa koşa babasına sarılan o minik kızın yaşadıkları, film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti… Gurur duyduğu ismi fısıldadı, “Cem Aziz Çakmak” dedi. İstanbul, İstanbul olalı böyle nikah görmemişti. Davetliler ayakta alkışlıyor, herkes ağlıyordu.
Çıktılar nikah salonundan, el ele, doooru Hasdal askeri cezaevinin yolunu tuttular. İçeri girdiler. Bahçeye. Tuğçe’nin duvağı kapalıydı. Kızını gelinlikle gören baba, bir süre öylece kalakaldı. Birbirlerine bakıyor, konuşamıyorlardı. Sessizliği Tuğçe bozdu, “babacığım duvağımı açmayacak mısın?” dedi. Baba kendine geldi, açtı duvağı, alnından öptü, “ne güzel olmuşsun kızım” dedi, “bir kuğu gibi…”
Babasının arkadaşları, tutuklu amiraller, generaller, albaylar alkışlıyordu. Hepsinin aklında, kendi aileleri, kendi çocukları vardı. Çalınan ömürlerini düşünüyor, dişlerini sıkıyor, gülümseyerek belli etmemeye çalışıyorlardı. Aralarında para toplamışlar, hediyeler almışlardı, takı töreni misali, tek tek geline verdiler.
Kurmay subaylar, cezaevindeki düğünü en ince ayrıntılarına kadar hesaplamış ve hazırlamışlardı. Çünkü sadece bir saat izinleri vardı. Tutuklu komutanlar karşı karşıya dizilip, koridor oluşturdu, gelinle damat koridordan yürüyerek içeri girdi. Bahçede düğün salonu atmosferi yaratılmıştı. Hasdal cezaevindeki tüm masalar birleştirilmiş, masaların üzerine bahçeden toplanan çiçekler, yapraklar serpiştirilmişti. Düğün pastası vardı. Müziksiz olmazdı. Koramirallerden biri gitar çaldı.
Baba-kız yanak yanağa dans etti.

*

Sayılı dakikalar akıp gitti, ayrılık vakti geldi. Komutanlar yine koridor oluşturdu, gelin damat gözyaşlarıyla uğurlanırken, hep bir ağızdan “oğlan bizim, kız bizim” tezahüratı yapıyorlardı.

*

Tam kapıdan çıkarlarken, Tuğçe durdu, geri döndü. “Gelin çiçeğimi atmayı unuttum, bu çiçeği hepinizin özgürlüğü için atmak istiyorum” dedi. Kimse bunu beklemiyordu, adeta ıslık çalmış gibi sessizlik oldu. Hasdal cezaevinin az önceki şen şakrak bahçesinde çıt çıkmıyordu. Tuğçe arkasını döndü, çiçeğini omuzunun üstünden fırlattı. Bir tuğamiral kaptı. Ve, kaptığı gibi tekrar Tuğçe’ye uzattı, “özgürlük çiçeği demir parmaklıklar arkasında kalmasın, lütfen evinde bizim için kurut, sakla, biz özgür kalınca gelip senin evinde görelim” dedi.Tarih boyunca utançla hatırlanacak olan dönemin… Asla unutulmayacak düğünü, böyle sona erdi.

*

Ve Tuğçe, kahrından kanser olan babasını bugün toprağa veriyor.

*

. Bu yapılanlar, bunu yapanların yanına kalırsa, zaten bu canlı cenaze ülke için dua etmeye de, beddua etmeye de gerek kalmamış demektir!

Yılmaz Özdil…..

Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ